25 Haziran 2013 Salı

Kumral Bir Çocuğun Yaz Öyküsüydü Bu...



Kumral bir çocuğun yaz öyküsü bu
Şarkılarla geçtim aranızdan…

Çok uzun süredir huzurlu uyumuyorsun. Seni rahatsız eden bir şeyler var. Gazeteler, internet, televizyon programları sana hüzünden başka bir şey vermiyor. Yorgunsun. Yıpratıldın. Bir mayıs gecesi uyudun ve hala kötü bir kabusun pençesindesin sanki. Çok sevmiştin. Çok istemiştin biliyorum. Aklın hala almıyor bana kalırsa. Bir ölü var ve onu gören yok. Ölü sensin. Ölü hepimiziz. Bunu hak etmemiştik biz…

Sömürüldün. İki senedir hep birileri bir şeyler söyledi. Kimi umut verdi, kimi törpüledi heyecanını. Kaybettin inancını. Bu memleket seni beni istemiyor burada… Sevilmiyorsun. Fazlalık gibi hissediyorsun kendini. Hepimiz öyle hissediyoruz. Haklısın. Çok yanlış anlaşıldık…

İçim sıkılıyor. Sandım ki beklediğim o haber geldiğinde havalara uçacağım. Çok sevineceğim. Yok… Hissettiğim tek şey yorgunluk ve hüzün… Biraz da rahatlamışlık hissi var. Geride bıraktıklarımıza bakınca, kederlenmeden edemiyorum. Neleri yasak etmişler bize… Neleri almışlar elimizden…

Sevmesem öyle kolay çekip gitmek
Yaralı bir kuş gibi…

Defalarca vazgeçmek istedin. Olmadı. Biliyorum. Çünkü ben de yaşadım. Hepimiz birbirimizin aynısıyız. 2 yıl önce ciğeri deşilmiş yüz binlerce insanız. Günde 8 saat uyku, 8 saat iş, üç öğün yemek, birkaç saat internet, 24 saat Trabzonspor… Senin için böyle. Benim için de. Biliyorum. Aynıyız seninle…

Hayatının bu kadar orta yerine yerleştirdiğin şey bir futbol takımı da olsa, senin için yaşayan, nefes alan bir organizma sanki. Nefesini kestiler. Kabullenemiyorsun. Sindiremiyoruz… Sindiremedik yani. Olmadı. En zoru da bu… Gözünün önünde duruyor her şey. Evet herkes de görüyor aslında ama yok sayıyor. Hiçbir şey yapamıyor gibi hissediyorsun. İçin sıkılıyor… Ağlıyorsun. Uğruna ağlamaktan utanmadığın tek şey Trabzonspor’un… Biliyorum. Benim de öyle…

Yalnızlar gibi susup uzun uzun
Düşlüyorum bu kenti, son bir aşk gibi

Tersi olsaydı diye düşünüyorsun sık sık. Bu yaz öyküsü hüzünlü olmasaydı mesela. O mayıs gecesi uyumasaydın. Yıllardır hayal ettiğin gibi sokaklarda olsaydın, bayraklarla formalarla kornalarla şenlendirseydin şehrini… Nasıl olurdu sorusu kafanı kurcalıyor. Neden olmadı sorusuna gelince bir küfür daha savuruyorsun. Kurduğun düşe dönmek istiyorsun. Ama yitti görüntüler, kayboldular. Gerçek değillerdi. Gerçek olsalardı… Kim bilir…

Terk ediyorum bu kenti
Ah, ölüler gibi…

Düşlerin seni terk etti. Umudun da beraberinde. Ama sen hırçın ve inatçıydın. İnanmasan da “bir şeyler yaptım, mücadele ettim” diyebilmeliydin. En çok korktuğun şey yarın çocuklarına karşı boynunu eğmek olacaktı. O günler için savaştın. İnanmayacaksın belki ama, bu kez kazandın…

Senin zaferlerin hiçbir zaman coşkulu kahkahalarla gelmedi zaten. Hep sancılı, hep bol gözyaşlıydı geçmişin. Yine öyle oldu. Biliyorum. Ben de aynı yoldan geçtim. Dedim ya, biz birbirimizin aynısıyız. Aynasıyız…

Yürürken geride çok insan bıraktık. Mustafalar, Şerefler, Seferler, Bünyaminler, Serhatlar, Kazımlar…

Bir cephede omuz omuza mücadele eden askerler gibiydik. Çok kayıplar verdik. Aslında tam olarak kazanmış sayılır mıyız bilmiyorum o yüzden. Bakma emin konuştuğuma. Benim de içimde bir şeyler eksik hala. Kalbimizin bir diğerine göre daha güçlü olması bizi kazanan yapmamalıydı belki… Ya da uykulu gözlerimiz bir tırın altında karanlığa boğulunca kaybetmiş olmamalıydık… Biz bayrağın göndere çekildiğini izleyebildik, şanslıydık sadece. Esas kahramanlar onlardı. Bugün sen de en çok onları andın. Biliyorum…

Neyse kardeşim. Demem o ki, yolumuz bitmedi.

Ama inan ki kara göründü bu kez…

Biraz daha gayret. Biraz daha sabır. Az daha çaba…

Az kaldı…

Gözyaşlarını sakla…