31 Aralık 2012 Pazartesi

Bu Savaşı İyiler Kazanacak



Miniciktin…

Adalet ne demek, haksızlık neye denir bilmiyordun…

Ama hissediyordun, “Bir şeyler yanlış!”

Babanın öfkesiydi belki içinde bilmediğin bu ateşi yakan…

Varsa, belki ağabeyinin 22 Mayıs gecesindeki gözyaşlarıydı anlamadan bakıp, o küçücük, o pırıl pırıl zihnine yerleştirdiğin…

Belki “bir canavar” vardı sence… “Kocaman.”

Belki haksızlık, tam da o canavara deniyordu…

Belki adalet, o canavarın avuçlarında eziliyordu…

Belki sen, o avuçlarda hissediyordun kendini…

Anlamını bilmiyordun. Nedenini anlayamıyordun…

Ama o canavara öfkeliydin, kızgındın işte basbayağı!

O yüzden kavramıştın elindeki bayrağı, sımsıkı…

Bundandı o minicik ağzının yarattığı koca fırtına…

Belki o canavarı korkutmak, onu susturmak, anlamını bilmediğin “adalet”i ellerinden kurtarmak için bağırıyordun babanın omuzlarında…

Sen… Bordo mavi beresi başına büyük gelmiş, ufacık elleri paltosunun içinde kaybolmuş, o şirin burnu soğuktan kızarmış güzeller güzeli Karadeniz uşağı…

Sen, bu küçücük yaşta, isyanı öğreniyordun!

Sen, bu küçücük yaşta, onur savaşı veriyordun!

İsyanın, seninle birlikte büyüsün güzel çocuk…

Hak, doğruluk, dürüstlük ekilsin hukuksuzluğun yeşertildiği topraklarda, sen var oldukça… Yeniden! İnatla!

Anlamadın… Biliyorum… Anlayacaksın… Büyüdükçe…

Ama bugün şunu dedik biz seninle ey isyanın çocuğu…

Bayrak savurduğun canavarlar ölsün! Baban öfkelenmesin artık! Ağabeyin ağlamasın! Annen üzülmesin! Sen, sakın küsme!

Bu savaşı da yine iyiler kazanacak…

Sen merak etme!


Not: Bu yazı, 1 Ocak 2012'de İstinye'deki TFF binasının önünde yapılan eylemden sonra yazılmıştır. Fotoğrafı çeken Selim Yazıcı'ya tekrar teşekkürler. 

28 Aralık 2012 Cuma

1980... Polonya'yla ilk tanışma

Trabzonspor'un Avrupa serüvenini Milliyet arşivinden derlediğim küpürlerle anlatmaya ara vermiştim. Blogu da ihmal ettik. 1980 yılında yaşananlarla devam edeyim...

Trabzonspor bir yıl önce Hajduk Split karşısında ilk turda elenmiş, ancak ligde sezonu şampiyon olarak tamamlamıştır. Sezon sonundan akıllarda kalan en az puanla elde edilmiş garip bir şampiyonluk, yılın sporcusu seçilen Şenol Güneş'in üstün başarısı, Ali Kemal Denizci'nin Fenerbahçe'den hayal kırıklığı içinde ayrılışı ve Şamil Ekinci'nin şu sözleridir:

"Trabzonspor bir Anadolu takımı olmakla kıvanç duyuyor."

Velhasıl-ı kelam, Trabzonspor yeni sezonu da şampiyon olarak açar. Karadeniz Fırtınası, 27 Ağustos 1980 günü 38 bin kişinin karşısında oynanan Fenerbahçe maçındaki 2-1'lik galibiyetiyle de moralini perçinler... Milliyet'in ertesi günü attığı başlık oldukça manidardır:




Bu moralle sezonu açan Trabzonspor'un Şampiyon Kulüpler Kupası'ndaki yeni rakibi Polonya şampiyonu Szombierki Bytom olur. Şimdilerde Polonya'nın altıncı liginde mücadele eden Bytom, o yıl ilk ve tek şampiyonluğunu almış ve başarılı futboluyla da dikkatleri çekmiştir. İlk maç Trabzon'da oynanacaktır. Tarih 17 Eylül 1980'dir.


Trabzonspor maçı Sinan ve Tuncay'ın golleriyle 2-1 kazanır ancak kendi evinde yediği tek gol başına iş açacaktır. Teknik direktör Özkan Sümer yenilen gol nedeniyle işlerini çok zora soktuklarını söylese de, ümidini tamamen yitirmiş değildir.


İkinci maç günü gelir çatar. Trabzonspor Bytom şehrindedir. Aynı gün Milliyet gazetesinde maçı yorumlayan Turgay Şeren, o dönem bordo mavililerin ülkede nasıl bir algı oluşturduğunu özetleyen bir cümle kurmuştur: 

"Trabzonspor takımının futbolumuzu en iyi şekilde dışarıda temsil edecek kapasiteye sahip tek takımımız olduğunu bugün hepimiz biliyoruz..."



Turgay Şeren bunları söylemiştir ancak Trabzonspor'un işi gerçekten de kolay değildir. Nitekim, 1 Ekim 1980'de oynanan maçta Polonya şampiyonu kendi evinde 3-0 gibi farklı bir galibiyetle Trabzonspor'u eleyerek bir sonraki tura geçme hakkı kazanırken, bordo mavililer ülkeye boynu bükük dönmüştür. Trabzonspor o gün sahaya Şenol - Turgay, Necati, Hüsnü - Yaşar, Küçük Şenol, İskender - Sinan, Turgay, Cemil on biriyle çıkmıştır. Aynı gün Fenerbahçe de Bulgar rakibi Beroe'ye elenmiştir. Bu karikatür, her şeyi anlatmaktadır:


Maçtan bir gün sonra gazetelere yansıyan beyanında Özkan Sümer, çalışma şartlarının zorluğundan bahsederek, biraz da sitemli bir şekilde olanı özetler:



Trabzonspor yine ilk turda veda ettiği Avrupa'yı unutarak lige odaklanır. Bordo mavililer, o sezonu da şampiyon tamamlamayı başaracaktır. Bu, Trabzonspor'un üst üste üçüncü şampiyonluğu olacaktır. Milliyet gazetesinin harika karikatürlerinden biri yine olanı biteni özetleyecek niteliktedir. Tarih 11 Mayıs 1981 olmuştur...



Şampiyonluğun garantilenmesinin üzerinden 3 gün geçer. Tarih 14 Mayıs 1981'dir. O gün gazetede Trabzonspor'un şampiyonluğu haftasonunda oynanacak olan Beşiktaş maçında kutlayacağının haberi yer alırken, manşetler tarihi bir gündeme ayrılmıştır. "İpekçi'nin katili Ağca, Papa'yıı vurdu" 



1980-81 sezonu da böylece tamamlanır. Son haftada Fenerbahçe'nin averajla ligde kaldığını da not düşmek lazım: 



Şampiyon Trabzonspor, bir sonraki sezon Şampiyon Kulüpler Kupası'nda Dinamo Kiev'le karşılaşacaktır. O maça dair yazıyı daha önceden yazmıştım zaten, okuyanlar bilir. Şenol Güneş'in müthiş performans gösterdiği maçın özet görüntülerinin de yer aldığı yazı için:


Video benim için Şenol hocanın kalecilik yeteneğini özetlemesi açısından çok önemli oldu. Çünkü ilk defa bu kadar uzun bir videosunu izledim hocanın kaledeyken. Muazzam. İzlemeden geçmeyin diyor, bir sonraki serüvende buluşmak üzere diyerek vedamı yapıyorum.

Selam olsun. 

27 Kasım 2012 Salı

Declan Hill Ses Verdi...

Haftasonu Nyon'da UEFA binası önünde gerçekleştirilen protesto, Avrupa basınında yer alamasa da, futbolda şike ve yolsuzluk konularının uzmanı Declan Hill, şahsi blogunda konuya değinmiş. Trabzonspor'un şampiyonluk unvanını alması gerektiğini düşünmese de, Hill'in olaya dikkat çekmesi önemli.

http://www.howtofixasoccergame.com/blog/?tag=nyon

Declan Hill'in yazısının konuyla ilgili kısmının hızlı bir çevirisi şöyle:

"Türk futbolunun temizlenmesi için daha fazla yardım etmesi gerektiğini düşündükleri UEFA’yı Nyon’da protesto eden Türk taraftarlara destek vermek istiyorum. 

Türk futbolundaki yozlaşmanın boyutunu anlatmak çok zor: Türk futbol otoritelerinin şikeyi mazur görmek için nasıl çabaladıklarını açıklamak ise çok daha zor. Türkiye’deki futbolun birileri tarafından hala güvenilir kabul edilmesini anlamak mümkün değil…

Şike yapan ya da şikeye teşebbüs edenler için daha ağır yaptırımlar ve hapis cezaları uygulanması gerektiğini düşünen kimi bağımsız, kimi ise kulüplere bağlı çeşitli taraftar grupları var. Bu hafta sonu, Trabzonsporlu bir grup taraftar da UEFA’nın merkez binası önünde protesto yaptı. Trabzonspor’u hiçbir şekilde desteklemiyorum. Şampiyonluğun onlara verilmesi gerektiğini de düşünmüyorum. Bana kalırsa şampiyonluk unvanı, Türk futbolunun nasıl yozlaştığının bir sembolü olarak kalmalı ve kimseye teslim edilmemelidir. Fakat Türk futbolunun temizlenmesi için gösterilen her güvenilir mücadeleye destek olduğumu da belirtmek isterim. Türkiye’deki futbol bir utanç olmaktan çıkıp artık skandal boyutuna ulaştı; kötü bir şaka gibi… 

Bu arada, bu bloğu okuyan ve kendini üstün gören Batı Avrupalılar varsa onlara da söylemek isterim ki Avrupalı spor yöneticileri de şike ve yolsuzluk karşısında aynı şekilde davranıyor. İtalya’da şike yapan oyunculara ve teknik direktörlere verilen “cezalara” bir bakın. Bu insanların bir kısmı şike yapmak yerine kas sakatlığı yaşasa futboldan daha uzun süre ayrı kalırlardı. Gördüğünüz gibi bazı liglerde yerel yozlaşma dönemine giriyoruz artık. Avrupa’daki futbolseverlerin Türk taraftarlar gibi davranmasının ve sevdiğimiz bu sporun içinde bulunduğu bu kirlenmişliği protesto etmesinin vaktidir"

20 Kasım 2012 Salı

Günlükler ve Kombineler

Bu akşam Ordu'da yaşanan garip olaylardan sonra aklıma Nisan 2010'da yazdığım bu yazı geldi. Paylaşmak istedim.

Günlükler ve Kombineler

Üniversite değil burası, ders değil futbol konumuz. “20 dakika geçti, hoca hala gelmedi, o zaman ders düştü” mantığı işlemez. 26 senedir “şampiyonluk” gelmedi diye, büyüklükten düşülmez… Bir kenara not edin, öyle devam edelim.

1967’de bin bir çeşit bize özgü bürokrasi neticesinde güç bela kurulabildi Trabzonspor. 43 sene olmuş. Yarım asra 7 yıl… 7. Şampiyonluğa birkaç soluk belki…

Fırtına lakabını hak eden bir girişti Trabzonspor’unki. Ligde, Türkiye kupasında, diğer çeşitli kupalarda üst üste gelen başarılar, Anadolu’nun tokadı olarak inmişti suratlara. Trabzonspor, Anadolu futbolunu Türkiye Avrupa’sına taşımayı ve kabul ettirmeyi başarmıştı…

Yıllar oldu. Son 26 sene, lig şampiyonluğu noktasında suskunlukla geçti malumunuz. Türkiye kupaları, Avrupa’da başarılı sonuçlar, lig ikincilikleri ile gönüller avutuldu. Birkaç kez kapısından dönüldü şampiyonluğun, şampiyonların liginin… Bunalımlı günler geçirildi, yüreğe işleyen acılarla yüzleşildi, canlar verildi. Bugüne gelindi…

Aralıklarla Anadolu’dan başka takımlar zirveye oynadı. Amiyane bir tabir olacak affedin ama “biti azıcık kanlanan” ilk olarak Trabzonspor’u hedef seçti. Anlamadık… Anlayamadık.

Söylemler haddini de amacını da aştı, tavırlar antipatiye yanaştı, “gönüllerin şampiyonluğu” kucaktan kucağa dolaştı… Anlamadık… Anlayamadık.

Anadolu’yu Avrupa’ya taşıyan Trabzonspor, Anadolu’nun ilk paçasına tutunduğu kulüp oldu. Oysaki Trabzonspor’un yeri Anadolu’ydu… Anlamadık… Anlayamadık.

Dün Sivas’tı, bugün Bursa zirveye oynuyor. Belki şampiyon olacak ( şahsi kanaatimce “inşallah” ).

Lakin söylemlerde pek bir değişiklik yok. Trabzonspor yine ilk hedef, Trabzonspor yine paçasına tutulan… Trabzonspor bir “yalan”ın parçası onlarca, “son verecekleri bir yalan”…

İlk dile dolanan da şampiyonluğa verilen ara. 26 seneymiş de… öyleymiş işte…

Tunga Liman demişti ki;

“Trabzonspor’u şampiyon yapan efsane kadrosudur, Trabzonspor’u büyük yapan ise taraftarıdır.”

Trabzonspor bugün hala milyonlarca kişiyi ardında koşturabiliyorsa,
Trabzonspor bugün her gittiği yerde binlerce kişiyi yanında görüyorsa,
Trabzonspor bugün hala satıyorsa, sattırıyorsa basında, siyasette, sanatta ve sokakta,
Trabzonspor bugün futbol denince en başlarda geliyorsa akla,
Trabzonspor bugün hala korkulansa,
Trabzonspor bugün hala zor olansa,
Trabzonspor bugün hala istisnasız her sezona şampiyonluk hedefiyle çıkıyorsa,
Trabzonspor bugün o şampiyonluğu kovalıyorsa,
Trabzonspor bugün zirveye oynayan her kulübün ilk duvarıysa, ilk düşmanıysa,
Trabzonspor bugün çok istenmesine rağmen hala yok sayılamıyorsa,

Trabzonspor büyüktür evet!
Trabzonspor kocamandır!
Trabzonspor koca çınardır!

Dallarımıza salıncaklar kurun… Kabul ederiz…
Gölgemizde serinlenin… Seviniriz…
Meyvelerimizi tüketin… Afiyet dileriz…
Gövdemize kalpler kazıyın… Gülümseriz…
Yanımızda bir fidan olun… Koruruz ve besleriz…

Ama…

Balta olmaya çalışmayın… Parçalanmayız…
Dallarımızı kırmaya çalışmayın… Kırılmayız…
Vurmaya çalışmayın… Yıkılmayız…

Bir günde göğe ulaşmak boşa…
Fidanlığı yaşamadan, mavi göğe dokunamazsınız…

Bir gülümseyin yeter. Biz dallarımızı açarız…
Güneşi sizinle beraber kucaklarız…
Yağmuru sizinle beraber içeriz…
Hep beraber büyürüz…
Bir gülümseyin yeter…
Ve anlayın…

Anlamazsanız eğer…

Günlük kalacaksınız.

Anlarsanız eğer…

Kombinemizi böler ikiye, yarısını size uzatırız.

Anlamaya çalışın…

Büyük burunlu mu dedi birileri?
He ya, doğru dediniz. Epey büyüktür bizim burunlar…

En zor günümüzde sığındığımız, kaçış noktamız, hayata uzanan dalımız...
Var ol Trabzonsporumuz!

13 Kasım 2012 Salı

Avrupa ve Dünya Çalkalanıyor

Avrupa ve dünya, yepyeni şike soruşturmalarıyla karşı karşıya. Birçok ülkede yeni davalar görülmeye başlandı, kimisinde yeni yasa tasarıları hazırlanıyor. Şikeyle topyekûn mücadele söz konusu. Tek tek inceleyelim.

Bu arada iki ay önce 2000li Yıllarda Şike ve Cezaları yazısına başlamamı sağlayan doktorumuz Emre Baykan'a (@ebaykan_TS) ithaf ediyorum bu araştırmayı da. :)

ŞİKE LİDERİNİN LAKABI “BERBER”

Benim favori ülkem Polonya ile başlamak istiyorum. Hatırlayacağınız üzere, bir önceki şike bilgilendirmesi yazımda, Polonya’da son 10 yılda yürütülen şike soruşturmalarına ve sonuçlarına geniş yer vermiştim. Sadece 2008 yılında tam 7 kulübü küme düşüren Lehler, geçtiğimiz ay yeni bir futbol federasyonu başkanı seçti. 118 delegenin 61’inin oyunu alarak zafer kazanan eski Juventuslu Zbigniew Boniek’in ilk işi 2005'te başlayan ve yaklaşık 600 kişiyi kapsayan şike soruşturmasını yeniden alevlendirmek oldu.

7 Kasım Çarşamba günü başlayan yeni davada, 2003'ten 2006'ya kadar Polonya’da şike faaliyetlerinde bulunduğu gerekçesiyle Ryszard F. ve 38 kişi yargılanıyor. "Berber" lakabıyla anılan şike örgütü lideri Ryszard F. ve arkadaşları hakkında tam 1700 sayfalık iddianame var. Bunun 500'ü ilk oturumda okundu. İlginç bir tesadüftür ki örgüt lideri "Berber", tıpkı Aziz Yıldırım gibi, ilk oturum sürerken kendisini iyi hissetmediği gerekçesini öne sürerek mahkemeyi erteletti. Hakemler, oyuncular, yöneticiler ve Widzew Lodz, Zaglebie Lubin, Zawisza Bydgoszcz gibi önemli kulüpleri kapsayan şike davası genişleyerek devam edecek. Sonuçlandığında verilen cezaları da paylaşırım.

*Yazıyı yazdıktan sonra bir ayrıntıyı fark ettim. Hayal kırıklığımla beraber not edeyim. Yeni federasyon başkanı Zbigniew Boniek, 2004-05 sezonunda hakemlere rüşvet verdiği ortaya çıkınca 2008'de küme düşürülen Widzew Lodz'un o dönemki başkanıymış! Tam bir Demirören vakası sizin anlayacağınız... Garip. Artık daha dikkatli takip etmeye başlayacağım federasyonun vereceği şike cezalarını... 



İSVİÇRE YASAYI AĞIRLAŞTIRIYOR

Bir başka yeni şike davası da futbolun yönetim merkezi İsviçre'de başladı. Bochum davasının İsviçre ayağı olan davada şimdilik 3 futbolcu ve bir aracı yargılanıyor.  2009'da FC Gossau kulübünün oynadığı 5 maçta şike olduğu gerekçesiyle süren davanın yanı sıra 12 Kasım'da da iki ayrı şike-bahis davası daha başlayacak. Odak noktasında kalecilerin olduğu iki davada, futbolcuların yaklaşık olarak 1.800-12.700 Dolar arasında bedeller karşılığında maçların sonucunu etkilediği iddia ediliyor. 

Davaların sürdüğü sırada, İsviçre parlamentosunda da şikeyle mücadele yasasının ağırlaştırılmasına yönelik görüşmeler sürüyordu. İsviçre Spor Bakanlığına sunulan 70 sayfalık yeni bir raporda, sporda şikeyle mücadele konusunda alınması gereken önlemler, kurumların ve yasanın yaptırım yetersizliği yer alıyor. FIFA da İsviçre parlamentosunun bu yeni adımını olumlu karşıladığını ve hükümetlerin şike konusunda hassas davranması gerektiğini belirtmiş. 


HAKEM MEKTUBUYLA BAŞLAYAN SORUŞTURMA

Çek Cumhuriyeti’nde de yeni bir şike dalgası başladı. Çek Futbol Federasyonu geçtiğimiz sene oynanan bir maçta şike olduğuna dair gelen şikâyet üzerine polisin soruşturma başlattığını açıkladı. Disiplin Komitesi başkanı Jiri Golda, bir hakemin geçen yıl oynanan bir maçta şike yapıldığına dair kendilerine iki mektup gönderdiğini söyledi. Hangi maç olduğunu açıklamayan Golda, polise başvurduklarını belirtti. Mektup sahibi hakem Tomas Adamek, şikâyetini Ekim ayının sonunda federasyona iletmişti. Şike olan maç, Adamek’in yönettiği 11 maçtan biri. Soruşturmanın sonucunu göreceğiz.


İTALYA YİNE KAYNIYOR; NAPOLİ İPİN UCUNDA

İtalyan futbolu da yeni bir şike soruşturmasıyla karşı karşıya. Bu kez ipin ucunda Napoli var.

26 Ekim’de yapılan açıklamaya göre, 2009-2010 sezonunun son haftasında Sampdoria’nın Napoli’yi ağırladığı ve ev sahibinin 1-0 galip geldiği mücadelede şike yapıldı. Napoli’den kaleci Matteo Gianello ve eski futbolcu Silvio Giusti soruşturmanın bir numaralı isimleri. Kaptan Cannavaro ve Gianluca Grava ise yapılan şikeyi bilmelerine karşın durumu bildirmemekle suçlanıyor. Sampdoria, Napoli’yi yenerek Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkını kazanmıştı. İtalya’daki şike bulutları yine doldu doldu taştı. Bakalım sonu nereye varacak. Onu da bildireceğiz… 

Şikeyi ortaya çıkarttı, işsiz kaldı…

İtalya’da şikeye dair ilginç bir başka haberim daha var. Geçtiğimiz yıl Kasım ayında, İtalya alt ligi takımlarından Gubbio forması giyerken Cesena ile oynanan bir maç öncesinde 200.000 Euro şike parasını reddeden ve FIFA tarafından elçi olarak atanan futbolcu Simone Farina, olayların ortaya çıkmasından bu yana kendisine takım bulamamış. Futbolu bırakan 30 yaşındaki Farina’ya, nihayetinde Aston Villa kulübü kucak açtı. Farina, Aston Villa’ya bağlı olarak 5-12 yaş arası çocukların gelişimine yönelik özel derslerde antrenör olarak görev yapacak. Kulübün internet sitesine konuşan Farina, “Bir futbol maçındaki şikeye dahil olmayı reddederek doğru şeyi yaptığımı biliyorum. Yetkililere başvurdum çünkü bu yolsuzluğun ortaya çıkması gerekiyordu. Bu derece bir hileye futbolda ya da hayatın başka alanlarında yer yok” ifadelerini kullanmış. Ders olsun…

Ceza alınca açlık grevine başladı…

Ters istikamette bir başka haber de şikeden cezalandırılan oyuncunun açlık grevine girmesiydi. Biliyorsunuz İtalya Futbol Federasyonu (FIGC) Disiplin Kurulu, Juventus Teknik Direktörü Antonio Conte'ye 10 ay men cezası vermiş ve Serie B takımlarından Lecce ve Grosseto'ya "küme düşme" cezası verildiğini bildirmişti. Şike faaliyetlerinde doğrudan sorumlulukları olan bu iki kulüp, İtalya İkinci Futbol Ligi Serie B'den ihraç edilmişti. Grosseto ve Lecce kulüplerinin başkanları da, kurul tarafından 5'er yıl futboldan men cezasına çarptırılmıştı. Bu sırada şike olaylarına adı karışan ve 3 ay men cezasına çarptırılan Veronalı defans oyuncusu Emanuele Pesoli de, kendisine verilen cezanın haksızlık olduğunu belirterek Roma'daki Fedarasyon merkezinin kapısına kendisini zincirleyerek açlık grevine girdi Ekim ayının ortalarında. “Beni yapmadığım bir şey için yargılıyorlar. Burada gücüm tükenene ya da bu yanlış düzeltilene kadar bekleyeceğim" diyen oyuncu daha önce Siena'da oynadığı dönemde şike olaylarına karıştığı gerekçesiyle cezalandırılmıştı.


İSVEÇ MAFYASI VE KOSOVALILAR NORVEÇ’İ KARIŞTIRDI

Norveç de geçtiğimiz aylarda şikeyle sarsıldı. Norveç Polisi, Norveç Futbol Federasyonu’nun talebi üzerine Temmuz ayında şike soruşturması başlatmıştı. Polis ismini açıklamadığı birkaç futbolcuyu ve yöneticiyi göz altına almış, Ullensaker/Kisa ile Ham Kam arasında oynanacak maçı da bahis şüphesi nedeniyle erteletmişti. Federasyon başkanı Yngve Hallen UEFA ve Interpol’le bağlantılı olarak çalıştıklarını ifade etmişti.  Norveç’in alt liglerinde de şike şüphesi olan maçlar soruşturma kapsamında bulunuyor, en başta Follo kulübü var. İsveç mafyası ve Kosovalı gangsterler, olayın odak noktasında… 

Norveç Ağustos ayında da Avrupa Ligi’nde Norveçli Aalesund takımı ile Arnavut Tirana ekibi arasında oynanan maçını bahis yönünden şüpheli bulmuş ve konuyu araştırması için UEFA’ya başvurmuştu. 

MALTA MALTA OLALI…

Malta’dan bile şike haberi var. 31 Ekim’de yayınlanan bir haber sayesinde, 3 Maltalı futbolcunun, biri de milli oyuncu, şikeye karıştığı gerekçesiyle Malta Futbol Federasyonu tarafından soruşturma kapsamına alındığını öğrendik. Geçen sezon Malta Premier Ligi’nde oynanan Hamrun Spartans - Sliema Wanderers maçında şike yapıldığı iddiaları ülkeyi sarsmış. 

Floriana FC oyuncuları Jermain Brincat ve kardeşi milli oyuncu Chris ise Eylül ayında oynanan birinci lig maçında şike yaptıkları gerekçesiyle ipin ucunda…  

Malta futbolu, Euro 2008’de Norveç-Malta maçında şike yapmaktan suçlu bulunan ve UEFA tarafından 10 yıl men cezası alan milli oyuncu Kevin Sammut’tan sonra ikinci şokunu yaşamış oldu böylece. Bakalım nasıl cezalar gelecek… 


PUTİN ŞİKEYE BİZZAT EL ATTI

Rusya’da da Başkan Putin’den ilginç bir hamle geldi. Putin, şike mevzularından sıkılmış olacak ki bizzat kendi hazırladığı yeni bir yasa tasarısını Rus parlamentosuna sunmaya hazırlanıyor. Şike cezalarını 4 ila 7 yıl arasına çıkaran yasa taslağı meclisten geçerse, kimsenin gözünün yaşına bakılmayacak. Yasa taslağında, hali hazırda 300.000 bin ruble olan ceza da 1 milyon rubleye yükseltilmiş…

Suçlu bulunmaları halinde sadece kişileri değil, kulüpleri de ağır yaptırımlar bekliyor yeni yasaya göre. Şikeyle mücadele konusunda yeterince çabalamayan kulüpler lisanslarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacak.
Taslak kapsamında polisin de yetkileri arttırılacak. Polis telefon dinlemeleriyle şike tespiti yapabilecek ve tapeler mahkemede geçerli delil olarak kabul edilecek. Bahis konusunda da ağır cezalar var. 

Özetle, Putin kişileri ve kurumları ayırmadan, çok ağır cezalar öngörüyor futbolda manipülasyon için. Hayırlı olsun şimdiden. 


 “FUTBOLU TEMİZLEYENE KADAR”

Federasyonumuza sorsak “Üçüncü Dünya Ülkesi” ilan edecekleri Zimbabve’den bir haber…

16 Ekim’de yayınlanan açıklamaya göre, 2009 yılında Zimbabve milli takımının yaptığı hazırlık maçlarında şike ve bahis olaylarına karışan 15 futbolcu ve resmi görevli ömür boyu futboldan men edildi, 4 kişi de 10 yıl men cezası aldı. Federasyonun içinden de olaya karışan isimlerin olduğu ve bu kişilerin de Zimbabve futbolundan ömür boyu uzaklaştırıldığı duyuruldu. Federasyondan yapılan açıklamada “Futbolu temiz bir hale getirene kadar istifa etmeyeceğiz…” ifadeleri kullanıldı. 

Zimbabve’de davalar hala sürüyor. Ceza alanların itirazları alınıyor şu sıralarda. Federasyon ise temizliği sürdürüyor. Federasyon başkanı Cuthbert Dube milli takımı yeniden yapılandırdıklarını açıkladı. Şu anda U23 ve U20 takımlarından oyuncular A milli takıma entegre ediliyor. Şikeye karışan milli kadrodan ise sadece birkaç isim formayı giymeye devam edebilecek. Böyle bir katharsisin olması bizde mümkün değil…
Bir de ilginçtir ki Zimbabve'de şike yapan oyuncuların aylık ortalama geliri sadece 300 dolar. İsviçre'de ise yargılanan oyuncular 1.800-12.700 dolar karşılığında şike yapmış, yukarıda belirttik.

Bizde futbolun marka değeri çok yüksek olduğu için, şike değerleri de 100.000 dolarlar, Mini Cooperlar olarak belirleniyor olsa gerek…



NİKARAGUA “ONUR” DEDİ

Bir başka şike haberi ise Nikaragua’dan... Nikaragualı futbolcu Armando Collado, 2010 yılında milli takımın oynadığı bir hazırlık maçında şike yaptığı gerekçesiyle federasyon tarafından ömür boyu futboldan men edilmişti. Yürütülen soruşturma neticesinde FIFA, Collado’nun cezasını genişleterek tüm dünyada geçerli hale getirildi. Nikaragua Futbol Federasyonu, Collado’nun cezasını açıklarken gerekçe olarak “Ulusun onurunu zedelemek” notunu düşmüş…

KANADA VE TANZANYA

Kanada’da yarı profesyonel olarak oynanan ligde de şike iddiaları artmış durumda. Federasyon duruma el koymuş, soruşturmalar başlatılıyor. Konuyla ilgili FIFA’yı ziyaret eden federasyon başkanı, acemi oldukları bu konuda öneriler almış olsa gerek. 


Tanzanya’da ise bizimkine benzer bir durum söz konusu. Ülke şike iddialarıyla çalkalanıyor ancak federasyon pek oralı değil. İşin ilginci, Tanzanya Futbol Federasyonu’nun kendi dillerindeki kısaltma ismi de TFF! İsmi cismi bir maşallah! 


BİRKAÇ ÖNEMLİ MESAJ

Tüm bu şike haberlerinin ardından yaklaşım farkını ortaya koyabilmek için birkaç örneği not düşelim. Yukarıda Zimbabve federasyonunun “Futbol temizlenene kadar…” düsturunu ve Nikaragua federasyonunun “Ulusumuzun onuru zedelenmiştir” sözünü yazmıştık. Şikeden bağımsız başka benzeri notlar da var. 

Biri yine Polonya’dan. Lehistanımın spor bakanı Joanna Mucha, milli takımın İngiltere ile oynadığı maçın yağmur nedeniyle ertelenmesi nedeniyle istifasını verdi. Şaka değil. Stadın üstü kapatılabilecekken, yağmur yağmasına karşın önlem alınmayarak kapatılmaması sonrası yaygara kopmuş. Başbakan “Sorumlular cezasını çekecek” derken, "Politik olarak durumdan kendimi sorumlu tutuyorum. Bakanın görevi sadece prosedürleri uygulamak değildir, daha fazlasıdır" diyen Spor Bakanı Mucho, istifasını vermiş… İstifa kültürüne çok yabancı bir millet olduğumuzdan garibimize gitmedi desek yalan olur. Üstelik bu istifanın, TT Arena’da oynanan Galatasaray-Cluj maçındaki yağmur rezaletinin ertesi gününe denk düşmesi de kuvvetli bir gönderme oldu. 

Bir diğer not İngiltere’den. Malumunuz ırkçılık meselesi epey tartışılıyor Avrupa’da. John Terry konunun baş kahramanlarındandı. Meseleyle ilgili İngiltere Futbol Federasyonu başkanı David Bernstein’ın görüşü yine derslik. Bernstein, "John Terry olayı İngiltere futbolunun imajını zedelemiştir" diyor… Açık açık. Bizim TFF’nin yaklaşımıyla bir karşılaştırın bakalım ne göreceksiniz…

David Longmuir
Eski fakat asla unutamayacağım bir haber de İskoçya’dan. İskoçya liginin en büyük iki kulübünden biri Glasgow Rangers, mali durumu nedeniyle küme düşürülmüştü biliyorsunuz. Kararı açıklayan İskoçya Futbol Federasyonu yöneticisi David Longmuir, tarihi bir ders vermişti. Longmuir diyordu ki “Para bizim Tanrımız değil.” 

Longmuir, “İskoç futbolu uzun yıllardır finansal sorunlarla boğuşuyor, bunların altından nasıl kalkabileceğimizi biliyoruz. Çok çalışarak, zamanla bunu da aşacağız” ifadelerini kullanırken, karar alırken ekonomik durumlarına göre hareket edemeyeceklerini söylüyordu. 

İskoç yönetici sözlerini şöyle tamamlıyordu:

“Finansal kaybın üstesinden gelebilirsiniz ama adaleti sekteye uğratırsanız işiniz zorlaşır. Kararla ilgili gönlüm rahat, çünkü bu karar İskoç Futbol Liginin en önemli ilkesine göre alındı: sportif adalet…

Geçmişte de bu prensiplerimizi defalarca uyguladık. Bugün de çok rahatım. Kulüplerimiz sportif adaleti temel alarak nihai kararlarını almışlardır. Hepimiz duygu yüklüyüz, ama bugün doğru olanı yaptık…”

Bilmem anlatabildim mi… 
 
Sevgiler.

EKLEME - GÜNCELLEME

13 Kasım 2012 - Salı

Estonya'da yeni bir bahis şikesi davası başladı... Narva Trans takımı ile 6 futbolcunun yargılandığı yeni dava, 2011 bahar ayından bu yana devam eden bir süreci inceliyor. Savcının açıklamasına göre ortada büyük bir bahis parası dönmüş...

Narva Trans takımı oyuncuları 2010 yılında da benzeri bir olaya bulaşmış. O dönem 3 futbolcu cezalandırılırken, olayın kulüple ilgisi olmadığı ve lig sıralamasına da etki etmediği söylenerek kulübe yalnızca uyarı geçilmiş. Olayın tekrarlanması halinde takımın hem Estonya birinci liginden hem de Avrupa Kupaları'ndan men edileceği söylenmiş (haberde öyle yazıyor).

Federasyon şimdiki açıklamasında, disiplin kurulunun kararından önce mahkemenin sonuçlanmasını bekleyeceklerini belirtmiş. İlginç şeyler olabilir, takipte kalalım...

http://news.err.ee/sports/bd0bde1f-d7ba-46dd-97c5-8937fd79e8c5

http://news.err.ee/sports/400058f6-3627-4ced-9fea-13cfbcf033cd


11 Kasım 2012 Pazar

Unutmayacağım... Unutmayacaksın...

19 Nisan’da Van karşısında tökezleyen Trabzonspor’da 5 Mayıs akşamı Abdullah o golü attığında Mardin’deki lojmanımızı “Trabzonspor” diye inletmiştik kardeşimle beraber. Ben 8 yaşına girmek üzereydim, o ise 6. Pek farkında değildik ama biliyorduk ki mühim bir geceydi o gece… Ama beklediğimiz gibi neticelenmedi hiçbir şey. Maç sonu yüzü kireç gibi eve gelen babamdan, odasına kapanmış hüngür hüngür ağlayan ağabeyimi teselli etmesini isteyen annemin çabası boşa çıkacaktı. Teselli beklenen baba, oğluna sarılıp onunla birlikte sarsıla sarsıla ağlayacaktı… Biz o kocaman adamı ilk defa ağlarken görecektik…

***

30 Nisan günü Cem Papila’nın Fenerbahçe’ye hediye ettiği şampiyonluğun hüznü yeni yeni geçmeye başlamıştı. Tarih 25 Haziran 2005’ti. Cumartesiydi. Ailece evdeydik. Televizyonda zap yapan babamı, Karadeniz kanallarından birinde Kazım Koyuncu’nun şarkısını duyunca durdurmuştum. Dinlemeye başlamıştık. Dido çalıyordu… Çok geçmeden bir altyazı akmaya başladı. Kazım Koyuncu, hayatını kaybetti diyordu… Kimseye göstermemeye çalışarak ağlamaya başlamıştım. Neden bilmiyorum, utanıyordum… İlk önce bir dizide şarkılarını dinleyip Karadeniz müziğine olan ön yargılarımı yıkan, akabinde dergideki röportajıyla Trabzonspor’a dair yepyeni tanımlar, yepyeni anlamlar, yepyeni yaklaşımlar kazanmamı sağlayan uzun saçlı Trabzonsporlu Kazım Koyuncu’ya ağlıyordum. Babam gibi cesurca değil, gizli gizli hıçkırıyordum…

***

22 Nisan gecesi 4000 kişinin işgal ettiği Eskişehir stadı deplasman tribünü başı eğik Trabzonsporlularca terk edilirken, aynı anda İzmir’de bir Trabzonsporlu amca üzüntüsünün tetiklediği kalbine yenik düşüyordu. Tolga Zengin kırık burnuyla maça devam etmek isterken, canımızdan korktuğumuz o tribündeki karmaşada ayağını kıran taraftar muhtemelen geceyi alçıyla tamamlıyordu. 23 Nisan sabahı 6’da vardığım İstanbul’da direkt olarak ofise çalışmaya gitmiş, uykusuz, mutsuz ve yorgun bir halde günü tamamlamaya çalışmıştım. Tam bir ay sonra, yani 23 Mayıs 2011 sabahı ise bu kez, satılık şampiyonluğun para babası sahiplerinin sevinç haberlerini hazırlıyordum. Canım yanıyordu. Geceyi nispeten metin bir şekilde tamamladığım için kendime olan güvenim, o sabah bütünüyle yıkılmıştı. Bu kez gizlemek yoktu. O bilgisayarın başında, patronumun ve iş arkadaşlarımın karşısında, hiç çekinmeden, utanmadan, saklamadan saatlerce ağlamıştım. Babam gibi olabilmiştim işte… Korkmuyordum.

***

Benim için Trabzonspor, babamın gözyaşı, Kazım Koyuncu’nun şarkısı, Mustafa amcanın canı, 23 Mayıs sabahının ıstırabı demekti. Nisan’lardan Mayıs’lara sarkan hıçkırıklar demekti. Maçtan dönerken bir tırın altında yaşamları son bulan şampiyonluk yaşayamamış akranlarımın, asfalt üzerine serilmiş bordo mavi cansız bedenleri demekti. Benim için Trabzonspor, Mustafa amcaya ve Kazım Koyuncu’ya bekledikleri yeni şampiyonlukları yaşatamadan; Serhat’a, Mesut’a, Bünyamin’e hayatlarında bir kez olsun “Şampiyon” narası attıramadan hoşça kal demek zorunda kalmış bir adaletsizlikler zinciri kurbanı demekti. Trabzonspor, babaların ve evlatların gözyaşları, kahırlı gecelerin yorgun sabahlarıydı…

Babamın gözyaşını akıtanları, Kazım’ın şampiyonluk şarkılarını yarım bırakanları, Mustafa amcanın canını alanları ve kardeşlerim hayattayken mutluluklarını çalanları unutmayacağım… Bu gaddarları ve onların kollayıcılarını unutursam, Trabzonspor’umu kaybettim demektir…

Trabzonspor’unu kaybetmişlerden olmamak için…

Unutmayacağım…

Unutmayacaksın…

19 Ekim 2012 Cuma

Şimdi Ne Yapıyorlar? – Teknik Direktörler

Daha önce yabancı futbolcuları sıralamıştık. Şimdi de Trabzonspor’u çalıştıran 10 yabancı teknik direktörün bugün nerelerde, ne yaptığını araştırdım. Sadede geçmeden önce daha önceki serideki bir eksiğimi tamamlamak isterim. Trabzonspor'un ilk yabancısının Jürgen Groh olduğunu yazmıştım ancak ben birinci ligdeki dönemine ait bilgiyi vermişim. Oysaki 1970-71 yılında Trabzonspor'un ilk yabancı oyuncusu Romen Koska imiş. Kendisiyle ilgili başka bir bilgiye ulaşamadım maalesef...

Şimdi teknik direktörlere geçiyorum... Buyurun...


Jürgen Sundermann (1985-86) – Trabzonspor’un ilk yabancı teknik direktörü olan Alman Sundermann, Schalke 04, Stuttgart gibi takımları çalıştırdıktan sonra Türkiye’ye geldi. Bir sene sonunda ayrılan Sundermann, bir yıl aradan sonra bu kez Malatyaspor’un başına geçti. Malatyaspor'dayken tesislerdeki temizlik koşullarından epey dert yanan Sundermann, örnek olarak da yemekten kurt çıkışını gösteriyordu! 1999 yılına kadar teknik direktörlüğü sürdüren 1940 doğumlu hoca, en son Avusturya’nın Vorvarts Steyr takımında emekli oldu. O günden beri de Stuttgart’ta yaşıyor ve kurucusu olduğu futbol eğitim merkezi “FAZ Jürgen Sundermann”ın yöneticiliğini yapıyor. 

Werner Biskup (1987-88) – İkinci yabancı teknik direktör de yine bir Alman’dı. Trabzonspor’da aldığı kötü sonuçlar üzerine bir de o dönemki iddiaya göre “alkol bağımlılığı” eklenince sezonu tamamlayamadan takımdan ayrıldı, yerine Şenol Güneş getirildi. Haksızlığa uğradığını iddia ederek ağlaya sızlaya gitmiş hem de Biskup... Trabzonspor’dan sonra ülkesine dönen Biskup, yaşı 70 olmasına karşın antrenörlüğe devam ediyor. Almanya bölgesel liginde mücadele eden SC Sternbusch 83 takımında antrenörlük yapan Biskup, emekli olmaya pek niyetli görünmüyor. 

Urbain Braems (1989-90 * 1991-92) – Trabzonspor’u iki dönem çalıştıran Belçikalı teknik adam Braems, bordo mavili takımın başındaki son görevinin ardından teknik direktörlüğe devam etmedi. Trabzonspor’a da Jean Marie Pfaff’ın aracılığıyla gelmişti. O. Lyon’a iki maçta da 4 gol atıp eleyen takımın hocasıydı. Futbolcularla ilgili “Şimdi Ne Yapıyorlar” serisinde de paylaştığım bir anıya göre, Lyon maçından önce hocaya “En çok hangi futbolcudan çekiniyorsunuz?” diye sorulmuş, rivayet odur ki Braems hoca da kendi kalecisi olan Petranovic’in adını söylemiş yanıt olarak. Trabzonsporluların iyi duygularla andığı, başarılı bir teknik adamdı. Sonraları Trabzon’a ara ara gelip gitti. 2006'de Brüksel'de EYOF 2011'e talip 5 ülkenin yarışı sırasında Türkiye'nin Trabzon ile oyunları alması için görüşme ve çalışmalar yaparak etkili olan Urbain Breams, şimdilerde emekliliğini yaşıyor olmalı. 

Georges Leekens (1992-93) – Braems’le başlayan Belçikalı hoca ekolünü sürdüren adam Leekens, Trabzonspor’dan sonra birçok takım çalıştırdı. En son geçen yıl Belçika milli takımını bırakarak Club Brugge’ün başına geçti. Hali hazırda takımı Belçika liginin birinci sırasında… 

Gordon Milne (1998-99) – Leekens’ten sonra 4 yıl Şenol Güneş’in çalıştırdığı ve malum 1996 olayının da yaşandığı dönemin ardından Yılmaz Vural, Özkan Sümer ve Ali Kemal Denizci denendi hoca olarak. Olmayınca bir İngilize başvurdu Trabzonspor. Daha önce uzun yıllar Beşiktaş’ı, bir sene de Bursaspor’u çalıştıran Gordon Milne’e… Trabzonspor’u çalıştırdığı sezon dördüncü olabilen Milne, bir sonraki sezonun başında gönderildi. Teknik direktörlük görevine Trabzonspor’dan sonra devam etmeyen Milne, 5 sene kadar Newcastle United’da sportif direktörlük yaptı. Son olarak Beşiktaş’ta kısa bir süre sportif direktör ve altyapı koordinatörü olarak çalışsa da fazla tutunamadı. En son bu yıl içinde düzenlenen Futbol Prensi yarışmasında jürilik yapmıştı Milne. 

Jürgen Wähling (1999-2000) – Trabzonspor’a “Bordo mavili yönetim büyük bir sürpriz yaparak, Danimarkalı ünlü teknik direktör Jürgen Waehling ile anlaştı” haberleriyle gelen Wahling aslında Alman’dı. O da kariyerinin son dönemlerinde Türkiye’yi tercih etmiş, Breams ve Milne gibi kariyerini de Trabzonspor’da bitirmişti… Wahling, Trabzonspor’dan sonra 2002 yılına kadar Hamburg için scoutluk yapmaya devam etmiş. 2002’den sonra ise menajerlikle hayatına devam etmiş. Şu anda 71 yaşında. Bırakmıştır herhalde… 

Hans-Peter Briegel (2001-02) – Wahling’den sonra Giray Bulak ve Sadi Tekelioğlu’nu deneyen Trabzonspor, Briegel’le birlikte dördüncü Alman teknik direktöre görevi teslim ediyordu. Briegel, zamanında (1982-83) UEFA Kupası’nda Kaiserslautern’de oynarken Trabzonspor’a da iki güzel gol atmıştı. 

Briegel
Briegel’in teknik direktörlük kariyerinde Beşiktaş ve Ankaragücü de var bildiğiniz gibi. Ankaragücü’nde dört ay kalıp sonrasında ayrılırken kariyerini de ardında bırakıyordu aslında. Briegel, 2002-2003 arasında Kaiserslautern’de yöneticilik yaptı. Briegel ailesi son yıllarını tamamen hayır işlerine adamış görünüyor. 2008 yılında “Die Sternsinger” ve “Egidius-Braun-Stiftung” çocuklara yardım dernekleriyle birlikte Meksika’ya seyahat gerçekleştiren ve buradaki çocukların koşullarından çok etkilenen Brigel ailesi, o dönemden bu yana oradaki çocukların tüm ihtiyaçlarını karşılayacak bir projenin başını çekiyor. Alman teknik adam, http://www.hans-peter-briegel.de sitesinde hem futbol yorumlarını paylaşıyor (iddia tahminleri bile var) hem de çeşitli yardım projeleri için duyurularda bulunuyor. Özellikle yardım konularındaki mesajlarını biraz okuyunca, büyük saygımı kazandı Briegel… Yolu açık olsun! 

Vahid Halilhodžić (2005-06) – Çok doğrucu adamdı… Yakın zaman olduğu için çok bir şey yazmaya gerek yok ama bunu söylemeden edemedim, harbiden doğrucu adamdı. Şu anda Cezayir milli takımını çalıştırıyor. Başarılı da… En son birkaç gün önce Afrika Uluslar Kupası finallerini garantiledi takımıyla birlikte. Tebrikler Vahid hocaya…

Sebastião Lazaroni (2006-07) – Trabzon’a getirildiğinde Taka gazetesi “Laz lakaplı Aroni” diye başlık atmıştı Brezilyalı teknik adam için. 4 haftada bileti kesildi. En son takımı forvetsiz oynattıktan sonra beşinci hafta itibariyle işine son verilmişti. Trabzonspor’dan sonra Katar’a gitti. Hali hazırda Qatar Sports Club takımını çalıştırıyor. 

Al Jazeera stadındaki fotoda TS tişörtüyle Broos...
Hugo Broos (2009-10) – Alanzinho’nun baş belası Broos, Trabzonspor’da yarım sezona yakın kaldıktan sonra ülkesi Belçika’ya döndü. Bir yıl kadar Zulte Waregem takımını çalıştırdıktan sonra, geçen yıl Al Jazeera kulübünde Francky Vercauteren’in yardımcılığını yaptı. 2012’nin Mart ayında Vercauteren’le birlikte kovuldu. Şimdi ikisi de işsiz… Broos, Belçika basınının sıklıkla başvurduğu bir yorumcu durumunda şu sıralar…

Bildiğiniz gibi Broos sonrası Trabzonspor yine Şenol Güneş'e emanet edildi.


İlginç bir ayrıntı: dört kere takımın başına gelen Şenol Güneş, bunların üçünde hep kovulan yabancı teknik direktörlerin ardından göreve başlamış...

İkinci ayrıntıyı yukarıda da yazmıştık; Trabzonspor, kendisini çalıştıran 3 yabancı teknik adamın kariyerindeki son takım olmuş:  Breams, Milne, Wahling.



Şimdi Ne Yapıyorlar Futbolcular I

http://majurani.blogspot.com/2012/09/simdi-ne-yapyorlar-i.html

Şimdi Ne Yapıyorlar Futbolcular II

http://majurani.blogspot.com/2012/09/simdi-ne-yapyorlar-ii.html

Şimdi Ne Yapıyorlar Futbolcular III

http://majurani.blogspot.com/2012/10/simdi-ne-yapyorlar-iii.html