25 Temmuz 2011 Pazartesi

Onlar Nasıl Sevinirlerdi?

8 Şubat 2010'da yazdığım bir yazıdan bölüm.

İstanbul'u sel vurmuştu... Fakat Trabzonspor, Avni Aker'deki zemin problemi nedeniyle Manisaspor maçını Olimpiyat stadında oynamak durumundaydı. İnsanlar maça fazla kişinin gitmeyeceğini düşünürken, yine onbinler tribünlere yerleşmişti.... Ben de o gün hissettiklerimi dile getirmeye çalışmıştım. Dün akşamki müthiş EYOF 2011 Trabzon Gençlik Olimpik Oyunları açılış törenindeki özgünlüğü görünce yazının bu bölümünü paylaşmak istedim bir kere daha.

Yanlış anlaşılmasın. Trabzonspor'u Trabzon'a sığdırmak düşüncesini desteklemiyor bu yazı.
Trabzonspor'u, onu şekillendiren, ruhunu veren, besleyen ve farklı kılan Trabzon'la beraber dünyaya yaymanın keyfini duyuyor yalnızca...



"Onlar Nasıl Sevinirlerdi?"

...

Maçı anlatmaya ise gerek yok zannedersem. Onun yorumunu benden başka herkes yapmıştır şu noktaya kadar. Ben yine kendi derdimi anlatacağım size…

Yalnız, bu dert güzel dert…

Hayatımda ilk gittiğim maç Güngören stadında bir İstanbulspor maçıydı. Trabzon’da ise ilk olarak Anorthosis maçına gitmiştim. İstanbulspor maçında “daha fazla heyecanlanamam bir maçta” diye düşünürken birkaç sene sonra Trabzon’daki maçla birlikte heyecan zirvesi yer değiştirmişti… Nihayetinde uzun süre zirve aynı kaldı, düne kadar…

Umut’un ilk golünün bende yarattığı etkiyi ifade etmem çok mümkün değil. Hayatımda hiçbir maçta –tribündeyken- bu kadar duygulandığımı hatırlamıyorum. Gözlerim dolu dolu oldu, biraz bıraksam kendimi hüngür hüngür ağlayabilirdim! Çok da iyi olmayan oyunun verdiği endişe sonrası golün aniden gelmesi mi, taraftarın coşkusu mu, yoksa özlem miydi nedeni bilemiyorum. Kimyam değişti desem yeri… Darmadağın oldum sevinçten.

Düşündüğümüzde; çok da “matah” diyemeyeceğimiz bir rakibe karşı, muazzam denemeyecek bir futbolla galip geliyorduk. Bu galibiyet bizi ne şampiyon yapacaktı, ne tepeye taşıyacaktı… Ama ben sarhoş gibiydim. Tabii benim gibi daha nicesi… Stattan çıkınca dört bir yan kemençe sesiyle inliyor, her bir köşede bir aracın etrafını sarmış bordo mavi kıvrak bedenler horon ediyordu. Çocuklar, kadınlar, gençler, çeşitli illere ait plakalı araçlar, koca koca otobüsleri dolduranlar, minicik otomobillere doluşanlar…

Ve başında kalpağı, elinde bastonu, uzun sakalı, mağrur ve dimdik yürüyüşüyle en az 60-65 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir amca… Yalnız başına… Trabzonspor’un maçını izlemeye gelmiş, keyifli keyifli dönüyor… Yorumunu yapamıyorum…

Geldiğimiz araca binip geri dönerken başım cama yaslanmış düşünüyorum. Bugün burada, o anlı şanlı, peşinde sözüm ona milyonları koşturan kulüplerden biri olsaydı… Eğer o taraftarlardan biri olsaydım maçtan çıkınca ne görecektim? Futbolcular maç başında tribünlere ne atacaktı? Statta yankılanan müzik ne olacaktı? Devre arasında taraftarların hangi eğlencesini izleyecektim? Hangi dakikayı heyecanla bekleyecektim? Şişirmek için beklediğim balonların rengi ne olacaktı? Ya da elimde bir balonum olacak mıydı sırasını bekleyen? Maç sonunda oyunculardan galibiyeti nasıl kutlamalarını bekleyecektim? Ben onlardan olsaydım, nasıl sevinecektim?

Kuru bir övüntü için sormuyorum bunları, “haydi gaza gelelim” değil… Gerçekten merak ettim dün “onlar” olmayı. Futbol sadece futbol olarak kalacaktı benim için sanırım… Suni bağlılık bahaneleri, devşirme sevinçler bulacaktım kendime muhakkak. Takımıma gelen yabancılar benim kültürümün oyununu öğrenmeyecek, kendininkiyle harmanlamayacak, yalnızca kendi oyununu “sempatik”leyecekti. Onlar ben değil, ben onlar olacaktım ve sıkılmadan bununla övünecektim. Zaten benim bir kültürüm de olmayacaktı yahu, boş konuşuyorum gene…

Ben onlar olsaydım, dün maçta kaç kişiyle tanışıyor olacaktım? Kaç kişiyi durdurup “n’aber la?”diyecektim? Kaç kişi beni durdurup “nabaysın e gı?” diyecekti? Ben onlardan olsaydım, dün orada onlar olsaydı, kaç araç görecektim? Kaç değişik plaka? Hangi tür oyun? Kaç bedeni engelli yüreği sapasağlam renktaş? Kaç yaşlı amca? Kaç minik çocuk?

Ben onlar olsaydım, dün neyle sevinecektim?

Onlar, nasıl seviniyorlardı?



Neyse ki ben onlar değildim…
Neyse ki ben bizdim, biz bizdik…
Dün hayatımız yine bordo maviydi…
Dünyamız bordo mavi…
Bordoooooo…
Maviiiiiii…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder