12 Eylül 2012 Çarşamba

Terör

Hayatımın en karmaşık duygularını yaşadığım gününü geride bıraktım dün gece 23:30 civarlarında. Bir ağrı kesici, bir bardak süt ve uyku... Deliksiz, ölü gibi bir uyku. Kaçılan bir ölümün, yakalanılan bir ölümün ağırlığında bir uyku ve sabah...

Kader çok acayip... Önceki hafta bir akşam "izne çıksak mı çıkmasak mı" konuşmalarının aslında hayati bir kararın eşiği olduğunu bilemezdik hiçbirimiz.

Benim için artık dünyanın en güzel cümlesidir: "Kaçalım bir hafta da kafamız dinlensin hanım."

Bir canlı bomba koştu aralık kapıdan içeri. Bir polis yanaştı yanına, "Dur, nereye gidiyorsun?"
Bir bomba patladı kapıda. Zırhlı duvarlar bile dayanamadı kuvvetine. Yıktı. Parçaladı.

Sadece bir an.
Sadece bir cümle.
Sadece bir gün kurtardı hayatımdaki en önemli dört varlığın birini. Babamı...

Sabah dokuz buçuk sularında onun yerine çalışan arkadaşıyla yaptığı iki telefon görüşmesinde "Abi dert etme, sen keyfine bak, biz seni idare ederiz" diyordu Bülent abi.

Bülent abi bir saat sonrasında, belki de babamın yerine hayatını veriyordu...
Bu nasıl bir dünya...

Hayatımdaki en önemli adam, babam, "kurtuldu."

Ama ya mesai arkadaşları...

Esas insani yönümüz terörize ediliyor...

Kendi canına sevinirken, başka majuraniler kaybediyor babalarını, kardeşlerini, eşlerini, çocuklarını...
Ama sen, kendi canın yanmadığı için suçlu bir mutluluk, utanç dolu bir rahatlama hissediyorsun.

Çok acı.

Eve gidince bir süre boynuna sarılıp bırakmadım babamı.
Ben şanslıydım...

Terör yıktı duvarları.
Terör yine rastgele seçti kurbanlarını.

Ve kader, "sıra sizde değil daha" dedi.
Kaçtık...

Bülent Özkan, şehidimiz...
Bir ağrı kesiciyle biten günümde, Bülent abi de sonsuz uykusuna dalmıştı çoktan.

O uyuyor.
Biz uyuyoruz.
Memleketim uyuyor.
Uyan desek Bülent abi dönmez.
Ama biz uyanırsak, belki de Bülent abiler ölmez...

Başımız sağ olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder