21 Nisan 2012 Cumartesi

Glikalar...

Sosyal medyanın ne denli acımasız olabileceğine dair daha önceleri yine o eleştirdiğim sosyal medyada defalarca yazmıştım. İnsanlar bir şeyler söylerken, karşılarındakinin etten kemikten, duyguları olan gerçek insanlar olduğunu unutuyorlar. Özellikle Twitter'ın adeta bir linç alanına dönüştürüldüğü malum. Biz de bundan nasibimizi aldık tabii.

Twitter, özellikle basında çalışan kişileri takipçilerine hedef gösterip, salyalı ergenleri küfre yönlendiren bazı isimsiz hesaplarla dolu. Bana da yaklaşık iki ay önce bulaşan bu tipler, belli aralıklarla saldırılarını sürdürdüler. Trabzon'daki son Fener maçıyla ayyuka çıkan ahlaksızlıkları artık can sıkıyor. Irkçılık meseleleriyle beraber de bir kısmıyla muhatap olmak zorunda kaldım yine. Bütün samimiyetimle yazdığım yazılar ekşi sözlükte hakaretler ve bel altı imalarla karşılanmaya da devam ediyor. Umursamamak için çaba göstersem de, yine de sinirlerimi kontrol edemiyor ve kafaya takıyorum... Hele ki erkeğin egemen olduğu bir alanda kadın olarak bir şeyler yazıyorsanız, uğradığınız saldırılar çok daha terbiyesizce ve sinir bozucu olabiliyor malum. Cinsi bir kayırma beklemiyorum ama azıcık daha ölçülü olması gerekmiyor mu bu adamların diye de düşünüyorum. 6 senedir yazıyorum ve en çok andavalla bu sene muhatap olmak zorunda kaldım. Sorgu sual yapmadan biat eden, akıl süzgeci bilmeyen, mantığı sadece bir ders zanneden malum cenah, çürütemeyecekleri bir fikrin, cevap veremeyecekleri bir sözün, durduramayacakları bir muhalefetin karşısında kalınca tüm oyuncakları alınmış çocuk gibi oluyorlar. Başvurabilecekleri tek yöntem küfür, hakaret, aşağılama falan. Aman aman.

Zaten futbolun şu saçma sapan ortamında tutunacak bir dal, sevgimizi, ilgimizi koruyacak bir neden ararken, iyice uzaklaşıyoruz bu tipler yüzünden.

Neyse. Bu bahaneyle kısa bir süreliğine dinlenmeye geçeyim dedim. 10 gün, 15 gün, 1 ay, 2 ay bilmem. Azıcık dinleneceğiz. Sinirler yatışıp, güç toplanınca gerisin geriye mücadeleye...



Birçok yönüyle oldukça işlevsel olan Twitter'ın iki kötü özelliğinden biri buydu işte... Linç sistemi. İkincisi ise derli toplu yazma isteğini öldürüyor olması.

Annem derdi eskiden hep: "Yersin o glikaları* sonra da dersin karnım tok, ben bu yemekleri kime pişiriyorum?"

Sürekli abur cubur atıştırıp, adam gibi yemek yemeyen veletlere dönüştürdü bizi Twitter. Forumlar, bloglar daha az, daha seyrek güncellenir oldu. Olgunlaşıp, kaliteli birer yazıya, kalıcı birer metne dönüşebilecek fikirler, çıkış anında dökülüp öldürülür oldu. Anında iletişim güzel şey de, üretkenliğin ve kalıcılığın ölümünü nasıl engellemeli bilmiyorum.

Mis gibi bol bol RT'ler, onyüzbinmilyon tane beğenme tıkları, mentionlar, yorumlar derken popülizmin ağına saplanıp kalma derdi de öte yanda. İşte, yolda, evde ellerde telefonlar... Eskiden çok daha fazla kitap okurdum. Son haftalarda örneğin mesai saatleri dışında internetten uzak kalma kararı alıp bunu bir süre uyguladığımda iki üç tane çok kaliteli ve aylardır kenarda bekleyen kitabı kazanmış oldum. Aldığım haz daha yüksek olmasına karşın, itiraf etmeliyim ki şu popülizm hastalığının bünyeye yavaştan nüfuz etmeye başlaması uygulama kararlılığını da yıprattı.

İnsanın "kendini otokontrol yapması*" elzem. 

Şimdi niye çamur atıyorsun demeyin; Twitter'ım kapalı ve benim canım sıkılıyor! Yazıyorum işte... :)

Velhasıl-ı kelam, azıcık kontrol, kimseye bir şey kaybettirmez... Hem karşısında sadece bir nick, bir isim olduğunu sananlar için hem de internetin kucağında bebek olan bizler için söylüyorum.

Hürmetler.

*Glika: Karadeniz bölgesinde abur cubur, tatlı ve aynı zamanda ufak tefek ıvır zıvır gibi şeyler için kullanılır. En azından bizim ailede. :) Orjinali ise Yunanca ve "tatlı" demek.
*Kendini otokontrol yapmak: Bu garip cümle ise bir arkadaşımın muhatap olduğu tiki hatundan miras bana. Kendi kendini otokontrol yapıyor. Katmerli. Bravo.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder